7 Mart 2014 Cuma

ZENGİN KOCA ARAYAN KIZLARA



 Dünyanın en büyük finans şirketlerinden j.p morganın ceo su james dimon'un zengin koca arayan bir kıza verdiği ibretlik yanıttır.

SORU

Zengin bir adamla evlenebilmek için ne yapmalıyım ?

sizinle dürüst olacağım. bu yıl 25 yaşına giriyorum. çok güzelim, iyi bir stilim var ve kaliteli şeyleri severim. yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan bir adamla evlenmek istiyorum. aç gözlü olduğumu düşünebilirsiniz fakat new york’ta yıllık geliri 1 milyon dolar olan insanlar orta sınıf sayılıyor.

çok şey istemiyorum. bu sitede yıllık geliri 500 bin dolar veya daha fazla olan biri var mı? hepiniz evli misiniz? sormak istiyorum, sizin gibi zengin insanlarla evlenmek için ne yapmam gerek?

bugüne kadar birlikte olduğum erkekler arasında en zengini yılda 250 bin dolar kazanıyordu. central park’ın batı yakasında, yüksek bütçeli rezidanslarda yaşamak isteyen biri için yıllık 250 bin dolar yeterli değil. size alçak gönüllülükle soruyorum:

1) zengin bekarlar nerede takılır? (lütfen bar, restaurant, spor salonu gibi mekanların isimlerini ve adreslerini yazın.)

2) hangi yaş kategorisine odaklanmalıyım?

3) çoğu zenginin eşleri neden ortalama güzellikte? bir kaç kızla tanıştım; güzel veya ilgi çekici değiller ama zengin erkeklerle evlenebiliyorlar.

4) kimin karınız, kimin yalnızca sevgiliniz olabileceğine nasıl karar veriyorsunuz? benim hedefim evlenmek.

bayan güzel

CEVAP:

Sevgili bayan güzel,

yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. tahmin ediyorum ki sizin gibi aynı soruları soran pek çok genç kız var. lütfen profesyonel bir yatırımcı olarak durumunuzu analiz etmeme izin verin. benim yıllık gelirim 500 bin doların üzerinde, sizin kriterlerinize uyuyor, bu sebeple okuyan kimsenin zamanını çalmadığımı ümit ediyorum.

bir iş adamı gözünden bakarsak, sizinle evlenmek kötü bir fikir. cevap çok basit, lütfen açıklamama izin verin. detayları bir kenara bırakırsak, yapmaya çalıştığınız şey “güzellik” ile “para” ikilisini takas etmek: a kişisi güzelliği sağlar, b kişisi de bunun için ödeme yapar, gayet adil. fakat burada ölümcül bir problem var; sizin güzelliğiniz kaybolacak ama benim param iyi bir sebep olmadıkça tükenmeyecek. aslına bakarsanız, benim gelirim yıldan yıla artabilir, ancak siz yıldan yıla güzelleşemezsiniz. bu sebeple, ekonomik açıdan bakarsak, ben değer kazanan bir varlıkken siz değer kaybeden bir varlıksınız. hem de sıradan bir değer kaybı değil, katlanarak artan bir değer kaybı. eğer güzellik sizin tek varlığınızsa, değeriniz 10 yıl sonra çok daha düşük olacak.

Wall Street’te kullandığımız bir terimden yola çıkarsak, sizin için “takas pozisyonu” diyebiliriz, “satın al ve bekle” değil. sizi satın almak iyi bir fikir değil, bu sebeple kiralamayı tercih ederim. çünkü alışveriş değeri düşen bir şeyi uzun süre elde tutmak hiç de iyi bir fikir değil. aynı şey sizin istediğiniz evlilik için de geçerli.

söylediklerim size zalimce geliyorsa şöyle düşünün; tüm paramı kaybetseydim, beni terk etmez miydiniz? aynı şekilde güzelliğinizi kaybettiğinizde, benim de çıkış yolunu bulmam lazım.

yıllık geliri 500 bin doların üstünde olan insanlar aptal değil; sizinle yalnızca çıkarız ama evlenmeyiz. size, zengin bir adamla evlenme fikrini unutmanızı öneririm. bu arada, yılda 500 bin dolar kazanan o zengin siz olabilirsiniz. zira o kadar parayı kazanmak, zengin bir aptal bulabilme ihtimalinizden daha yüksek.
(Alıntı - çalıntı)

4 Mart 2014 Salı

HÜRRİYET KASİDESİ




Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten
Çağın yöneticilerini doğruluk ve güvenlikten uzaklaşmış görünce şerefle ve mutlulukla hükümet kapısından ayrıldık.
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez iânetten   
Kendini insan bilenler, halka hizmetten usanmaz; mert olanlar, ezilenlere yardımdan el çekmez.

Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten  
Millet, hor görüldüyse şânı azalır sanma. Cevher, yere düşmekle değerinden bir şey kaybetmez.


Vücûdun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır Ne gâm râh-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten.
Vücudun mayasının hamuru, vatan toprağındandır. Vatan yolunda eziyet ve sıkıntılardan toprak olursa ne gam!

Muini zâlimin dünyada erbâb-ı denaettir Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten  
Dünyada zâlimin yardımcısı, alçaklardır. İnsafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan, köpektir.

Hemen bir feyz-i bâkî terk eder bir zevk-i fânîye Hayatın kadrini âli bilenler, hüsn-i şöhretten.
Hayatın değerini şöhretin güzelliğinden üstün tutanlar. ebedî feyzi geçici zevklere tercih ederler.

Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten.
İnsanlarda hayatın uzamasına bunca düşkünlük nedendir; Emanetin saklanmasının insana ne faydası vardır bilmem.
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Dünyada kendini herkesten alçak gören kişi ayıplanmaktan utanır da kendi nefsinden utanmaz.

Felekten intikam almak, demektir ehl-i idrâke Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedâmetten
Akıllı insanlar için çabalarını arttırmak, pişmanlıklarından ders çıkarmak felekten intikam almak demektir.

Durup ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette Çıkar âsâr-ı rahmet, ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Başarının hükmü milletin gönül birliği ile mümkündür. Koruyucu eserler ise toplumun fikir ayrılıklarından ortaya çıkar.

Eder tedvîr-i âlem bir mekînin kuvve-i azmi Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten
Kudretli bir kişinin azim gücü dünyayı düzene sokar güç sahibi kişilerin ayaklarının kararlılığı ile dünya titrer.
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar Fütur etme sakın milletteki za'f u betaetten
Kaderin her feyzinin, her yardımının bir zamanı vardır milletteki zayıflık ve gevşeklikten sakın ümitsizliğe kapılma.

Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Zincire vurulmuş aslanın ayaklarının güçsüzlüğü onun suçu değildir. Dünyada himmetten nasibini almamış olanlardan kader utansın.

Ziya dûr ise evc-i rif'atinden iztırâridir hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Işık yüksekliğin doruğundan uzaktaysa buna mecbur olduğu içindir. Doğa utansın yerde kalmış yetenekten.

Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz, o Osmanlı boyunun yüce soyundanız; Mayamız tümüyle şehadet kanıyla karılmıştır.

Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz o yüce gayretli, çalışkan ve kudretli kişileriz ki bir aşiretten dünyaya hükmeden bir devlet çıkardık.

Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Biz o yüce yaradılışlılardanız ki mukaddestımızı koruma meydanında mezar toprağını düşkünlük toprağına yeğleriz.

Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Hürriyet mücadelesi ürkütücü bir ateşle dolu olsa da ne gam Yiğit olan kişi bir can için gayret meydanından kaçar mı?

Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Cellâdın can yakan kemendi acımasız bir canavar bile olsa, yine de esaret zincirinden bin kere daha üstün tutulur.

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Felek her türlü eziyet sebeplerini toplasın gelsin millet için çıktığım yoldan dönersem namussuzum.

Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler Ki ednâ zevki âlâdır vezâretten sadâretten
Uğraşımda çektiğim eziyet ve güçlükler anılsın, ki bunun en ufak bir zevki bile vezirlikten, sadrazamlıktan daha iyidir.

Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Vatan bir vefasız alaycı sevgiliye dönmüş ona aşkla bağlı olanları gurbetin acılarından ayırmıyor.

Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Yalvarıp yakarmadan ve korkudan uzağım; benim için vazifem çıkarımdan, hakkım hükümetin kötü niyet ve düşmanlıklarından daha üstündür.

Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bidâd Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Milletin yiğitleri ile mücadeleden sakın ey zalim! Senin zulmünün kılıcı şehadet kanının ateşinde erir.

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Zulümle, adaletsizlikle hürriyeti yok etmek ne mümkün Çalış, anlama yeteneğini kaldır gücün yetiyorsa insanlıktan.

Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret Ezilmez şiddet-i tazyikten te'sir-i sıkletten
Gönülde elmas cevherine benzer gayret cevheri. Ezilmez basıncın şiddetinden, ağırlığın etkisinden.

Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Ne kadar büyüleyiciymişsin ah ey hürriyetin yüzü Aşkının esiri olduk gerçi kurtulduk esaretten.

Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Senindir şimdi gönlü çekme gücü, güzelliğini gizleme güzel yüzün sonsuza kadar toplumun bakışlarından uzak olmasın.
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl Cihanı sensin azad eyleyen bin ye's ü mihnetten
Ne candan bir sevgiliymişsin ah ey gelecek ümidi dünyayı sensin kurtaran binlerce keder ve sıkıntıdan.

Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten.
Devlet (olma) devri senindir, dünyaya egemen ol. Allah talihini her türlü yıkımdan korusun.

Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten...
Gezdiğin nazlı sahralar zulmün köpeklerine kaldı Uyan ey yaralı kükreyen aslan bu aymazlık uykusundan.

  Namık Kemal
( 1840 - 1888 )

15 Şubat 2014 Cumartesi

KANUNİ Mİ ŞEHZADE MUSTAFA MI?


Pek bigane kaldığım Muhteşem Yüzyıl'ın son bölümünü izledim.
Umarım 'tarihimiz' üzerine daha iyi işler de yapılır ve bu başlangıcı olur. Önceki iyi örnekleri göz ardı etmiyorum ancak bugüne kadar tarih üzerine bu kadar etki uyandıran, dikkatleri toplayan ve bunu da ( devlet eli yahut başka bir şekilde değil de) ekonomi, televizyon ve piyasanın kurallarıyla yapan en önemli yapıt Muhteşem Yüzyıl. Nereden bakarsanız takdire şayan bir başarı.

Bu bir dizi, tarih dersi değil. Dizi, dayandığı tarihsel meselelerin esası üzerine söyleyeceği olan kim, söylenecek ne varsa söylemeleri için bir ortamı da oluşturuyor. Dizi izleyen on yaşındaki çocuk da tarih hocasına 'Öğretmenim böyle mi oldu' diye soracaktır, öğretmen de 'hayır öyle değil' diyebilmek için bilmek ve araştırmak zorunda kalacaktır.

Bu diziyi yapanlar, kasten ve birincil amaç olarak tarihi bilgileri tahrif etme, tarihi rating'e mizansen yapma gibi salt haris bir amacı taşımadıkları, taşısa bile meselenin esasına dair minnacık kaygı taşıdıkları sürece dizide tarihle ilgili yapılan tüm yanlışlar kanaatimce hoş görülebilir, hoş görmeyenler de bir zahmet kemali edeble doğrusunu anlatsınlar, doğrusunu yapsınlar; öğrenilsin, bilinsin.

Dizide aktarıldığı haliyle Şehzade Mustafa meselesi ile ilgili bir Osmanlı veya Padişah düşmanlığı çıkarmak bu özelde bunu başaranların idrakine kalmış, yapacak bir şey yok. Meselenin özü ile ilgili en güzel yaklaşımı, tam da zamanında, zamanın şartları içinde Taşlıcalı Yahya gayet beliğ ortaya koymuş; başka söze hacet bırakmamış.

Meded, meded bu cihânın yıkıldı bir yanı
Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hân'ı.
Dolundu mihr-i cemâli, bozuldu erkânı,
Vebâle koydular âl ile Âl-i Osmân'ı.
Enîsi gâib erenler, celîsi ehl-i sefâ,
Ziyâde ide yaşım gibi rahmetin Mevlâ.
İlâhi! Cennet-i firdevs ana durağ olsun,
Nizâm-ı âlem olan Pâdişah sağ olsun!
TASLICALI YAHYA

Kanuni ve Şehzade Mustafa arasında bir taraf olma durumunda kalırken şu hususun altını çizmek isterim: Resmediğildiği şekil ve hüsnüzan ile iki tarafın saflığı, idealistliği, millet ve hakperestliği, aradaki harislerin hırsları, tuzak ve planları ve fakat sadakatları bütünüyle ibret olmalı bize ve bugünkü çatışmalara. Öyle olduktan sonra millet için Mustafa'sına kıyan Kanuni olmak da, saygı ve sadakat için ölüme/şehadete yürüyen Mustafa olmak da izzettir.

Zillet bu kavgaları dünyalık namına; makam, mevki, itibar, iktidar, menfaat, nüfuz kesb veya muhafaza adına yapmaktır. Aziz olan da Zelil olan da muhakkak ortaya çıkar.

Bugüne dair esas bir konu da bilgi kirliğinin hadsiz olduğu bir zeminde, kanaatler, inanışlar ve taraftarlıkla hakikati, realiteyi, hukuku kirletmemek, zayi etmemek gerektiğidir. Subjektif iddia, sav, söylenti ve kanaat üzerine kanaat, karar, tavır inşa etmemek, yapabiliyorsak bize yansıtılanların özünü araştırmak, yapamıyorsak da kanaatleri dinleyip itidalle olayların aydınlanması beklemek gerektir kanaati acizanemce.

Duyan, okuyan, aktaran, yayan adına en büyük vebal gerçeği ve bilgiyi kirletmek, fısıltıları yukarıdan aşağıya, sağdan sola yayılan beyanları hakikat gibi yaymaktır. Bunu yaparak hayat ve gerçek karşısında hakiki duruşumuzu/hakikatimizi kaybeder, başkalarının/istenen doğrularının yalancısı oluruz. Herkese bilgi karşısında böyle bir tavır farzı ayndır. Herkes önce kendi yapıp ettiğinden mes'uldür; hukuken, vicdanen..

6 Şubat 2013 Çarşamba

Bir Odada 8 Hayat

Batman'da ( Güneydoğu'da) bildik bir tablo. Köylerin boşaltılması, köyden kente göç sonucunda şehirlerde oluşan varoşlarda sıkışmış yaşamlar.
Vicdanla ve emekle birleşmiş merhamet Güneydoğu için en temel kalkınma araçlarının başında geliyor.

İşkur projesi kapsamında dönemsel olarak ilköğretim okulunda hizmet personeli olarak çalışan Fethullah Bey 6 çocuğu ile bir odalık evinde yaşamanı idame ettirmeye çalışıyor. Proje bittiği için kış ortasında artık işsiz bir 6 çocuk babası. Kimseden bir yardım talebi yok, tek derdi alnın teriyle çalışıp kazandığı helal ekmeği götürmek evlatlarına....

Şoförlük geliyor elinden, 'Isuzu'ya kadar arabaları kullandım daha büyüğünü kullanmadım' diyor. İster istemez elimden gelen 'ne iş olsa yaparım' durumu var.
Resimde görülen pırıl pırıl çocukların büyüdükçe yorulmalarını, yıpranmalarını ve onlara sunulan hayatın hoyrat yüzü tarafından çirkinleştirilmelerini istemiyor; hep güzel kalmalarını istiyorum. Prosedürlerde boğulmamalarını, balık verilerek de bağımlı hale getirilmemelerini diliyorum.

Bu aile belki Batman'daki binlercesinden biri. Ben kendilerine bir şekilde rastladım. Batman'daki dostları alarma geçirmeye çalıştım elden gelebildiğince. Durumunu ajite etmeyen bu insanların muhtaçlağın onurlarını zedelememeleri için onurlu insanların günübirlik değil samimi, kararlı bir jesti tek lazım olan...



Şen Ailesi... Pek bir şen görünüyorlar; evlerinin tek odasında

Evin girişi ve girişte asılı çamaşırlar
Tuvalet ve odunluk... Odun bu kışı çıkarır inşallah...
 

22 Ocak 2012 Pazar

Anlıyorsun Değil mi ?

Anlıyorsun değil mi ?
Batı ile batı dışı toplumların/medeniyetlerin (özellikle müslüman toplumlar) ilişkisi sosyal bilim penceresinden pek bir garip görünüyor. Arapların batıyla ilişkisi mesela; teknolojik tüketim düşkünlüğü, fütursuz futbol yatırımları. En kaba tabiriyle yapıştırma, zorlama, sonradan görme. Halbuki doğululuğun temel dinamiği sahicilik, içtenlik, sadelik değil mi? Hind'de öyle görünüyor. Batı'yla hesapsız, temelsiz bir alışveriş. Slumdog Millionaire filmine bakarsanız, filmi bir Bolywood filmindem farklı kılan milyoner yarışması ve yükselen binalar. Romantizm anlayışları, toplumsal ilişki tarzlarında ciddi bir dönüşüm göze çarpmıyor. Filmde veya toplımda bu anlamda bir yenilik görmüyorsunuz; değişen tek şey araçlar Pakistan da ha keza. Baktığımızda sosyolojik anlaımda batıyla en dengeli etkilişimi içerisinde olan 'Doğulu' biziz gibi gözüküyor. Biz de kendimize dışarıdan bakamadığımızdan öyle görünüyor belki de.

======

Bilgi kültüreldir hem üretilmesi bakımından hem algılanması. Felsefenin mümkün soruları ile rasyonel sorgulamaya tabi tutulabilse de filozofların paradigması da kültürel, aklın kendisi de öyle. Örüntülerin niteliği ve üretildiği dilin semantik imkanlarına haiz olduğu ölçüde makes buluyor tüm epistemolojik savlar.
Toplumsal bilimler ve düşün için bu yargı kaçınılmaz.
Kastedilen kültür iki şekilde düşünmek lazım. Birincisi -yukarıda kastedilen- bir bilgi üretim sürecinin de onun var eden toplumsal koşullardan bağımsız olmadığı yönünde bir kültür tanımı. Kodlarının ve sözcüklerin toplumda kullanılan anlamları ödünç alarak ulaşılan en genel yargılara ulaşmaya çabası gibi.
Kültürel olan bilgi, yargı, kimlik, değer üretme süreci; bu sürecin dinamizmi, kültürden ödünç aldığı anlamların arkeolojisini yaparak genetiğine ulaşması ve aklın algoritmalarını kullanması sonucunda evrensel bir kültürü (yani bir medeniyeti) keşfetme veya oluşturma süreci. (Evrensel olmanın yolu yerel olmaktan geçer hikayesinde olduğu gibi)
Şununla kapatalım. Medeniyetle ilgili herşey insana dairdir, ve insan tek bilebilen ve kavrayandır. Doğa bilimleri tarafından belli ölçülerde tartışma götürmez bir şekilde tanımlanan varlık ve varlığın entegre bir parçası olarak insanın edimleri, tüm kesinlik için de hep bir dinamizm ve yenilik barındırıyor. Doğadaki tek düzelik anlamını insan tarafından öznelleştirildiğinde kazanıyor. Belki de anlam yok. Anlam bizim öznelliğimizden ibaret sadece.
Ama tek özgürlüğümüz, (Yaradanın) bizi, ruhumuzu serbest bıraktığı tek alan 'anlam' değil midir?
Ve varlığımızın tek referansı var olmamızla ilgili herşey değil de sadece anlaşılmak algınlamak değil midir ?
Anlıyorsun değil mi :)

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Tembel Sufi'nin Hikayesi

 ( Mesnevi'den)
Hz. Davut zamanında tembel bir sufi vardı. Bu adam daima Hakk'a yalvarıp yakarır ve;

- Ya Rabbi! Mademki beni tembel yarattın, rızkımı da zahmetsizce bağışla, derdi. Halk onu kınıyor ve;

26 Haziran 2011 Pazar

Ses

SES

Her taraf pırıl pırıl
Toz yağmuru samandan
Rüyada bastırıldım
Ses geliyor ormandan

Süzülmüş ki, süzülmüş
Son kelime harmandan
Altından bir anahtar
Ses geliyor ormandan

Benim bir bilmecem var
Daha girift zamandan
çözülsene kördüğüm
Ses geliyor ormandan

Arkalarda şehirler
Kıvılcımdan, dumandan
Hasretten daha ılık
Ses geliyor ormandan

Kaçın, kaçın kuytuya
Ahtan, oftan, amandan
Kafdağı''na giden yol
Ses geliyor ormandan

Bir yıldızdan münzevi
Bir sahilsiz ummandan
Gariplere bir haber
Ses geliyor ormandan           

Necip Fazıl Kısakürek