15 Şubat 2014 Cumartesi

KANUNİ Mİ ŞEHZADE MUSTAFA MI?


Pek bigane kaldığım Muhteşem Yüzyıl'ın son bölümünü izledim.
Umarım 'tarihimiz' üzerine daha iyi işler de yapılır ve bu başlangıcı olur. Önceki iyi örnekleri göz ardı etmiyorum ancak bugüne kadar tarih üzerine bu kadar etki uyandıran, dikkatleri toplayan ve bunu da ( devlet eli yahut başka bir şekilde değil de) ekonomi, televizyon ve piyasanın kurallarıyla yapan en önemli yapıt Muhteşem Yüzyıl. Nereden bakarsanız takdire şayan bir başarı.

Bu bir dizi, tarih dersi değil. Dizi, dayandığı tarihsel meselelerin esası üzerine söyleyeceği olan kim, söylenecek ne varsa söylemeleri için bir ortamı da oluşturuyor. Dizi izleyen on yaşındaki çocuk da tarih hocasına 'Öğretmenim böyle mi oldu' diye soracaktır, öğretmen de 'hayır öyle değil' diyebilmek için bilmek ve araştırmak zorunda kalacaktır.

Bu diziyi yapanlar, kasten ve birincil amaç olarak tarihi bilgileri tahrif etme, tarihi rating'e mizansen yapma gibi salt haris bir amacı taşımadıkları, taşısa bile meselenin esasına dair minnacık kaygı taşıdıkları sürece dizide tarihle ilgili yapılan tüm yanlışlar kanaatimce hoş görülebilir, hoş görmeyenler de bir zahmet kemali edeble doğrusunu anlatsınlar, doğrusunu yapsınlar; öğrenilsin, bilinsin.

Dizide aktarıldığı haliyle Şehzade Mustafa meselesi ile ilgili bir Osmanlı veya Padişah düşmanlığı çıkarmak bu özelde bunu başaranların idrakine kalmış, yapacak bir şey yok. Meselenin özü ile ilgili en güzel yaklaşımı, tam da zamanında, zamanın şartları içinde Taşlıcalı Yahya gayet beliğ ortaya koymuş; başka söze hacet bırakmamış.

Meded, meded bu cihânın yıkıldı bir yanı
Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hân'ı.
Dolundu mihr-i cemâli, bozuldu erkânı,
Vebâle koydular âl ile Âl-i Osmân'ı.
Enîsi gâib erenler, celîsi ehl-i sefâ,
Ziyâde ide yaşım gibi rahmetin Mevlâ.
İlâhi! Cennet-i firdevs ana durağ olsun,
Nizâm-ı âlem olan Pâdişah sağ olsun!
TASLICALI YAHYA

Kanuni ve Şehzade Mustafa arasında bir taraf olma durumunda kalırken şu hususun altını çizmek isterim: Resmediğildiği şekil ve hüsnüzan ile iki tarafın saflığı, idealistliği, millet ve hakperestliği, aradaki harislerin hırsları, tuzak ve planları ve fakat sadakatları bütünüyle ibret olmalı bize ve bugünkü çatışmalara. Öyle olduktan sonra millet için Mustafa'sına kıyan Kanuni olmak da, saygı ve sadakat için ölüme/şehadete yürüyen Mustafa olmak da izzettir.

Zillet bu kavgaları dünyalık namına; makam, mevki, itibar, iktidar, menfaat, nüfuz kesb veya muhafaza adına yapmaktır. Aziz olan da Zelil olan da muhakkak ortaya çıkar.

Bugüne dair esas bir konu da bilgi kirliğinin hadsiz olduğu bir zeminde, kanaatler, inanışlar ve taraftarlıkla hakikati, realiteyi, hukuku kirletmemek, zayi etmemek gerektiğidir. Subjektif iddia, sav, söylenti ve kanaat üzerine kanaat, karar, tavır inşa etmemek, yapabiliyorsak bize yansıtılanların özünü araştırmak, yapamıyorsak da kanaatleri dinleyip itidalle olayların aydınlanması beklemek gerektir kanaati acizanemce.

Duyan, okuyan, aktaran, yayan adına en büyük vebal gerçeği ve bilgiyi kirletmek, fısıltıları yukarıdan aşağıya, sağdan sola yayılan beyanları hakikat gibi yaymaktır. Bunu yaparak hayat ve gerçek karşısında hakiki duruşumuzu/hakikatimizi kaybeder, başkalarının/istenen doğrularının yalancısı oluruz. Herkese bilgi karşısında böyle bir tavır farzı ayndır. Herkes önce kendi yapıp ettiğinden mes'uldür; hukuken, vicdanen..